20 Ağustos 2020 Perşembe

Tanrıça Durga Efsanesi

Dünya bir sürü  "Asura" denen şeytani varlıklar ile git gide kirletiyordu. İnsanlar her geçen gün acı çekiyordu. Tanrıların güçleri savaşı bitirmek için yeterli değildi. Şeytanların dünya üzerindekini etkisi azaltmak adına tanrılar, en az onlar kadar zalim, acımasız ve güçlü bir tanrının ortaya çıkması gerektiğini biliyordu. Bunun üzerine tanrılar Himayaların kızının yanına gidip "Asura" adlı şeytanlara karşı yenilgilerini durduracak kuvvetli bir tanrıça için dua ettiler. Bir tanrıçanın öngörülerine, hızlı düşünebilmesine ve diğer tanrıların aksine acımasızlığına ihtiyaçları vardı. Uzun süreler sonrasında duaları kabul edildi ve Tanrıça Durga yaratıldı.

Tanrıça Durga

Durga, Hint Mitolojisinin en büyük tanrıçası olan Parvati'nin ( Devi'nin ) en ürkütücü formuna sahip olduğu bilinen 10 tane kola sahip ve her elinde tanrılardan aldığı silahlar bulunan bir tanrıçadır. Misal Shiva ( yıkımın ve yeniden doğuşun tanrısı ), Tanrıça Durga'ya 3 çatallı bir mızrak vermiştir. Marut ( hava tanrısı ), kocaman bir yay ve ok vermiştir. Vishnu ( koruyucu tanrı ) bir disk vermiştir. Varuna ( su ve okyanus tanrısı ) bir lavabo vermiştir. Diğer tanrılar ise kalkan gibi koruyucu nesneler ve kılıç balta gibi savaşabileceği silahları vermiştir. Tanrıça Durga'nın görünümü birçok tanrıdan meydana gelmiştir. Tanrı Shiva'nın ışığı yüzünü meydana getirmiştir. Radiance Rama Durga'nın saçlarını meydana getirdi ve ördü. Güneş ışığı İndra vücudunu yaptı. Ayın ışığı Durga'ya bir çift göğüs verdi. Valura sularının kutsallığı kalçalarını kutsadı. Prithvi yani dünyanın tanrısı ona kutsal kalçalarının meydana gelmesinde yardımcı oldu. Brahman'ın güneş ışığında Durga'nın ayakları meydana geldi. Dünyanın etrafındaki bekçiler ( 8 adet ) onun parmaklarını kutsadı. Kubera yani servet tanrısı burnunu yaptı. 3 başlı alev tanrısı Agni, Durga'ya 3 göz bahşetti. Marut hava tanrısı onun kulaklarını yarattı. Tanrıça Durga'nın vücudunun kalan kısımları ise diğer tanrıların yardımıyla yapıldı. Sankrit diline göre Durga, "yenilmez" anlamına gelmektedir. Ancak adının hecelerine indiğimizde içindeki anlam daha da derinlemektedir. İlk hecesi olan " du" 4 büyük şeytanı temsil eder. Bu şeytanlar açlık, ızdırap, fakirlik ve kötü alışkanlıklardır. R harfi hastalığı tasvir etmek içindir. En son olarak isminin sonu "ga" inançsızlık, zulüm ve kötü alışkanlıkları temsil eder. Tanrıça Durga, her anlamda kötülüğün sonlandırıcısı olarak yaratılmıştır. İnsanları kibir,açgözlülük,öfke,kıskançlık gibi kötü duygulardan koruduğuna inanılır. Shakti enerjisinin büyük bir kısmınını Durga'yı yaratmak için kullanmıştır. Shakti, Hint Mitolojisinde kötülüklerle savaşmak için birçok şekle giren bir tanrıdır. Tanrıça Durga'nın bir çok adı vardır. Bunlardan bazıları Ambika, Lalita, Gauri, Kali, Bhavani, Rajeswari, Bhagvati ve Java'dır. Tanrıça Durga, tüm tanrıları yenip kendini cennetin kralı ilan eden Asura boğa Mahisasura'yı yenmek için bir sürü iblis ile mücadele etmiştir. Söylenen bilgilere göre Tanrıça Durga, kendini 9 milyon parçaya ayırmış ve iblis ordusunu yok etmeye öyle başlamıştır. 

Mahisasura, Tanrıça Durga'nın uzun savaşlar sonrası yorulup güçten düşeceğini düşünmüştür. Fakat Tanrıça Durga milyonlarca iblis ile savaştıktan sonra Mahisasura'nın karşına çıkmış ve 10 gün boyunca onunla mücadele etmiştir. Sonunda Mahisasura'nın kafasını kesip dünyaya ve tanrılara huzur getirmiştir. Hindistan'da bu olayın sonucunda "VijayaDashami" adı verilen bir kutlama ortaya çıkmıştır. Anlamı iyi ruhun zaferidir.  Tanrıça Durga Mahisasura'yı yendikten sonra kötülüğün sonlandırıcı olarak bir sembol haline gelmiştir. Hindistan'da Tanrıça Durga'ya her sene iki kez tapılır. Chaitra Navratra yazın yapılan tapınma ayinine, Sharad Navratra ise kışın yapılan tapınma ayinine verilen isimdir. Halk arasında bu yapılan tapınma etkinlikleri "Durga Puja" olarak bilinmektedir. Tanrıça Durga birçok farklı tanrı tarafından yaratıldığı için anlatılan bazı hikayelerde güçlerinin bir sınırı olmadığına değinilir. 

Kaynakça;

https://tr.verdauung-info.com/4324635-indian-goddess-durga
http://ozhanozturk.com/2018/01/25/durga-hint-mitolojisi/
http://durga.com.tr/dans/durga/

Tanrıça Durga ile ilgili görsellere aşağıdan bakabilirsiniz.






19 Ağustos 2020 Çarşamba

Selkie Efsanesi

Deniz mitolojisinde romantik, neşeli ve kibar olarak bilinen Selkieler okyanusun gizli mücevherleridir. Denizcileri deniz kızları ve sirenler gibi cezbedip öldürmektense ay ışığında dans etmeyi tercih eden nazik ruhlar oldukları için genellikle mitoloji sevenler tarafından göz ardı edilirler. 
 Selkieler İskoçya, İskandinavya ve İrlanda mitolojisinde önemli bir role sahiptir. Özellikle Orkney, Shetland Adaları ve Faroe folklorunda anlatılan mitolojik yaratıklardır. Selkielerin efsanesinde, deniz kızları gibi diğer deniz yaratıklarının aksine aşk acısı çeken taraf insanlar değil Selkielerin kendileri olmuşlardır. Çoğunlukla efsanelerinin temaları romantik trajedi ağırlıklıdır. İskoç selichinden gelen isimlerinin Galce'de ( İskoçya'da konuşulan dil ) bir karşılığı bulunmamaktadır. Bunun sebebinin yakın zamanlardaki modern İskoç kültüründe ortaya çıkmış olmalarıdır. İskoç'luların ilk kez yerleşmelerinin ardından denizde yaşanan çeşitli durumlar sonucu kaza yapan İspanyolların, o bölgedeki koyu tonlarda saç rengine sahip, kürklü denilebilecek Finli ve yerli kadınlardan olan Saamilerle evlendikleri görülmüştür. Tam bu zamanlarda Selkie efsanelerinin ortaya çıkmaya başladığı söylenmektedir.

Selkie

Selkielerin hikayeleri karakterleri gibi samimi ve rahat bir şekilde başlar ancak hikayelerinde beklenenin aksine kötü bir son vardır. İki taraftan birinin her zaman kalbinin kırılmasıyla biter. Selkieler karadayken erkek veya kadın olabilir fakat sudayken her zaman foktur.Erkek hallerinin yakışıklı kadın hallerinin ise güzel oldukları söylenen Selkielerin saldırgan ve masum rollerini üstlendikleri görülüyor. Selkielerin bazıları kendi istekleriyle karaya gelip eşlerinden memnun olmayan üzgün insanlarla zaman geçirirler. Duyulan efsanelerin çoğunluğunda saldırgan olan Selkielerin erkek cinsiyetine sahip olduğu dikkat çekmiştir. Bunun sebenini halk arasında anlatılan efsanelerde yalnız insanları en çok onların aradığının söylenmesidir. Fakat belirli zamanlarda Selkie erkeklerini çağırmak için karadaki kadınlardan bazılarının denize 7 gözyaşı damlatmayı seçtiği durumlarda meydana gelmiştir. Selkieler karaya çıktıklarında kısa süreliğine insan formlarını koruyabilirler. Daha sonrasında denize dönüp, karaya tekrar adım atmak için 7 yıl beklemek zorundadırlar. İnsanlar tarafından kürkleri çalınan Selkieler için bu kural bozulur ve karada durmaya zorlanan Selkie her gün denizin özlemini duymaya başlar. Selkielerin dişileri erkeklerine oranla masumdur. İnsan erkekleriyle geçirdikleri gün bittikten sonra denize tekrar geri dönerler. Ancak insan erkekleri dişi Selkielere fazla düşkün olduklarından onlara fark ettirmeden savunmasız olan derileri çalıp dişi Selkieleri kendilerine köle yaparlar. Derilerinin çalınması sonucu dişi Selkieler insanlarla evlenirler. Bütün bu yaşadıklarına rağmen insan eşlerine çok iyi davranırlar. Bazı durumlarda insanlardan hamile kalıp çocuk yaparlar. Çocuklarının derilerini saklandıkları yerlerden bulup annelerine getirdiklerini annelerinin ise arkasına bakmadan tekrardan denize döndüğü olaylarda meydana gelmiştir. Selkieleri deniz kızlarından ayıran en önemli özellik selkilerin karaya geldiklerinde fok halinden insan haline tam olarak dönüşebilmesidir.

Bu dönüşüm, karaya vardıklarında sahip oldukları fok derilerinin dökülmesiyle başlar. Selkieleri, deniz kızları ve sirenlerden ayıran bir başka özellik ise efsanelerinin çıkmaya başladığı bölgelerde denizcilik ile geçimini sağlayan İskandinavlar ve İskoçlular için deniz hem cömert hemde hırçındır.
Zarar vermektense sevgi ile bağlarını kuran Selkieler, efsanelerinin çoğunda sakin ve masum olmayı seçmiştir. İnsanlardan derilerini aldıktan sonra bile denizden çocuklarını izlemeyi sürdürüp, ne kadar acı çekse de sevgilerini asla kaybetmezler.

Faroe Efsanesi


Faroe Efsanesinin 2 varyasyonu vardır. İlk varyasyonu Mikladalur kasabasında yaşayan bir çifti Selkielere karşı büyük bir ilgi besler. Sahilde dans edişlerini görmek için gece vakti bir kayanın arkasına saklanıp bekler. Daha sonrasında Selkie derisini çıkarttığında derisini alıp onunla evlenmesi için onu zorlar. Selkie dişisinin dersini bir sandığa gizler ve anahtarını her zaman üstünde taşır. Zamanla bu Selkie'den 2 Selkie çocuğu olur. Bir gün çiftliğine giderken anahtarını almadığını fark eder. Koşarak evine döner fakat her şey için çok geçtir.Dişi Selkie'nin sandıktan derisini alıp, çocuklarını bırakıp denize kaçmıştır. İlerleyen günlerde çiftçi ava çıktığı sırada dişi selkie önce kocasını sonrasında da 2 Selkie oğlunu öldürür. Mikladalur'daki bütün erkeklere şu şekilde lanetler söyler; "Kimilerinin boğularak, kimilerinin yüksek yamaçlardan aşağılara düşerek ölecek. Ta ki silah tutacak kadar yaşayan erkek kalmaya kadar." Kalsoy adasında halen ölümlerin olduğuna dair haberler alınmaktadır. 

İkinci varyasyonu ise dişi bir Selkie ile mutlu bir evlilik yapan adamın her yılın sonunda eşinin istediği şeyleri getirmek için açık denizlere açıldığını ve fırtınanın olduğu bir denizde tuzağa düştüğünü anlatır. Eşinin ölmesini isteyen dişi Selkie zorunlu olarak dönüşüm geçirir ve eşini fırtınadan kurtarır. Fakat zorunlu bir dönüşüm yaptığı için bir daha insana dönüşemez ve eşinin yanından ayrılır.



İzlanda Halk Efsanesi


Myrdalur'dan bir erkeğin, dişi bir Selkie'nin fok derisini bulması sonucu onunla evlenmeye zorlamasıyla başlar. Dişi Selkie aslında başka bir Selkie erkeğiyle nişanlıdır fakat insan eşinin onu zorla tutması sonucu bir türlü nişanlısına kavuşamaz. Noel hazırlığı yapan kocasının kıyafetlerini hazırlarken bir sandık bulur. Sandığı açtığında derinin orada olduğunu görür ve alıp denize Selkie nişanlısının yanına döner.

Başka bir varyasyonda genç bir erkek bir gün bir mağarada dans eden güzel kadınları görür. Kadınların danslarını seyrederken fark edilir ve etrafında bütün herkesin derilerini alıp denize koştuğunu görür. O sırada bir tanesinin derisini almayı başarır. Denize dönemeyen dişi Selkie'yi evlenmeye zorlar. İnsan eşine karşı herhangi bir duygu beslemeyen dişi Selkie 2 yıl boyunca insan eşi ile evli kalır. Adamdan çocukları olur. O geçen 2 yıl boyunca dişi Selkie'nin nişanlısı erkek Selkie her gün kıyıda eşinin dönmesi bekler. Günlerden bir gün dişi Selkie eşine kıyafetlerini getirirken dolapta saklanmış bir sandık görür. Sandıktan derisini alıp nişanlısı olan erkek Selkie'nin yanına döner ve bir daha asla karaya çıkmaz.


İrlanda Halk Efsanesi


İrlanda halkının arasında da aynı İzlanda'da olduğu gibi derisinin çalınıp bunun sonucunda evliliğe zorlanan bir dişi Selkie'nin olduğu söylemektedir. Diğer halk efsanelerine kıyasla buradaki fark ise insan erkeğin kast olarak insan bir eş yerine dişi bir Selkie evlenmesidir. Evlilikleri sonucunda çocukları meydana gelmiştir. Soylarının Selkie'lerden geldiği söylenen Connemara'nın Conneely klanının böyle ortaya çıktığı söylenir. 


Kaynakça;

https://www.ancient-origins.net/myths-legends/legends-selkies-hidden-germs-sea-mythology-006409
https://mythology.wikia.org/wiki/Selkie
https://en.wikipedia.org/wiki/Selkie

Selkie ile ilgili görselleri aşağıda bulabilirsiniz.




15 Ağustos 2020 Cumartesi

Loch Ness Canavarı Efsanesi

Loch Ness Canavarı, İskoçya'nın Highlands bölgesinde yer alan bir vadi set gölünde ortaya çıktığı iddia edilen kökünün mezozoik dönemden geldiğine inanılan bir canavardır.  Kökeninin plesiosaurus adlı sürüngen soyundan geldiği iddia edilmiştir. Hakkında bir çok görüntü elde edilmiş olmasına rağmen hiçbirinde varlığı tam olarak ispatlanamamıştır. İlk raporlara göre 6.Yüzyıl'da kayıta alınmaya çalışılmıştır. Fakat Loch Ness Canavarı gündeme ağırlıklı olarak 1934 yılında Londra'lı bir jinekolog olan doktor Roberth Kenneth Wilson'ın yakalamış olduğu karelerle gelmiştir. Konu insanlar tarafından çok merak edilmiş ve resimleri gören farklı kesimler kendi bölgelerine ait göller de benzer canavarlar yaratmıştır. Türkiye'deki Van ilinin gölünde bulunan Van Gölü Canavarı' da Loch Ness Canavarı'ndan esinlenerek yapılmıştır. İlerleyen zamanlarda Loch Ness Canavarı hakkında filmler, müzikaller ve gösterilen düzenlenmiştir. Hatta adı Nessie olarak sempatik bir hale bile getirilmiştir.

Loch Ness Canavarı Efsanesi

1500 Yıl öncesinde Loch Ness Canavarı hakkında ilk yazılı anlatım yapılmıştır. İskoçya bölgesinde Hristiyanlığı yaymakla görevlendirilmiş İrlandalı misyonerlerden birisi olan Aziz Columba'nın M.S. 565 yılında bir canavardan söz ettiği dikkat çekmektedir. Hristiyanlığı yaymak amacıyla kralı ziyarete giden Aziz Columba yolda geçerken bir göl görür. Gölden dev bir canavarın çıktığını ve oradan geçen insanları yediğini görür. Canavarın karşına çıkıp tanrının gazabı ile tehdit ettikten sonra canavarın göle girdiğini fakat yine de kralı ziyareti gitmekten vazgeçtiğini anlatır. 

Modern Çağ'da Loch Ness Canavar'ın Hikayesi


Loch Ness Canavarı 2 Mayıs 1933 yılında Inverness Courier adlı gazete Doktor Wilson ile röportaj yapmış ve canavar hakkında bir yazı hazırlamıştır. Doktor Wilson elindeki bütün bilgileri ve görselleri paylaştıktan sonra Loch Ness Canavarı insanların ilgileri çekmeye başlamıştır. Bazı insanlar kendilerinin de Loch Ness Canavarı'nı gördükleri söylemeye başlamıştır. Bazı insanlara göre karada yürümüş, bazı insanlara göre sadece denizden kafasını çıkarmıştır. Gazete daha sonraları canavarın önceki yüzyıllardan beri anlatılmakta olduğunu efsanenin doğruluğunun ispatlanamadığını da dile getirmiştir. 1994 yılında Cristian Spurling, hastalığı yüzünden ölmek üzereyken Loch Ness Canavarı ile ilgili olarak bir itirafta bulundu. Loch Ness Canavarı Düzenbazı olarakta bilinen Spurling'in babası ile birlikte, canavara benzer bir şekil yaptıklarını ve Loch Ness Gölü'ne bıraktıklarını söyledi. Doktor Wilson'ın da bu olayı ilk gören kişi olarak gerçek sanması durumunda olaylar büyümüş ve gündeme gelmiştir. Loch Ness Canavarı'nın gündeme gelmesi ve turizmde dikkat çekmesi üzerine İskoçya'ya gelen turist miktarı artmış ve bu sayede ekonomik olarak bir kalkınma yaşamışlardır. Günümüzde bile ekonomilerinin büyük kısmını Loch Ness Gölü ve onun efsanevi canavarı almaktadır. Günümüz teknolojileri ile 3 gün boyunca Loch Ness Gölü araştırılmış fakat gölün %60'lık kısmı taranabilmiştir. Sığ kesimlerin ölçümü yapılamamış ve bundan dolayı varlığı konusunda net bir şey söylenememiştir. Turistlerin bazılarının gölde yılan benzeri kıvrımlı şeyler gördükleri söylendikten sonra Paleontolojst Neil Clark Hindantan'da fillerin suda yüzebildiğini, Loch Ness Canavarı'nın da bir fil olabileceğini öne sürdü. Steve Feltham, Loch Ness Canavarı'nı en uzun süre arayan kişidir. 24 Yılı aşkın bir süredir Loch Ness Canavarı'nı aradığı için Guinness Rekorlar Kitabı'na girmiştir. Ona göre Loch Ness Canavarı, Yayın Balığı olarak bilinen Avrupa'nın en büyük tatlı su balıklarından birisidir. Boyları 4 - 5 metreye kadar çıkabilmektedir. Nehir Canavarları programının sunucusu Jeremy Wade' e göre ise Loch Ness Canavarı Grönland köpekbalığıdır. Grönland köpekbalıkları yılan gibi kıvrılabildiği için turistlerin kameralarında net bir görüntü elde etmesi pek mümkün olmaz. Bütün bu varsayımlar üzerine Loch Ness Gölü'ne DNA testi yapılmıştır. Test sonucunda farklı bir türe ait herhangi bir bulgu bulunamamış fakat yeni bakteri türleri keşfedilmiştir.

Kaynakça;

https://www.milliyet.com.tr/loch-ness-canavari-hakkinda-10-ilginc-bilgi-molatik-8946/?Sayfa=8
https://tr.wikipedia.org/wiki/Loch_Ness_Canavar%C4%B1

Loch Ness Canavarı ile ilgili görselleri aşağıdan bulabilirsiniz.








































14 Ağustos 2020 Cuma

Kız Kulesi Efsanesi

Kız Kulesi, M.Ö. 5. Yüzyıl'da Yunanlılar tarafından İstanbul Boğazı'nda bulunan Üsküdar'ın Salacak kıyılarının yakınlarına inşa edilmiştir. Resmi kaynaklardan elde edindiğimiz bilgilere göre Kız Kulesi'den ilk defa M.Ö. 400 yıllarında bahsediliyor. İnşa edilmesindeki  amaç deniz ticaretinde bir gümrük noktası olmasıydı. Kurucusu Yunan Devletinin Atina şehrinde görev yapmakta olan bir komutandır. Atina döneminin güçlü devletleri arasında yer almaktadır. Kimi tarihçilere göre de dalgakıran işlevi görmesi için tasarlanmıştır. Kız Kulesi hakkında bir çok efsane vardır. Bu sebepten İstanbul'da hakkında net bir şey söylenemeyen tek tarihi eserdir.

Roma İmparatorluğu'nda Kız Kulesi

Yüzyıllar sonra Byzantion, Konstantinopolis olduktan sonra ilk kulenin inşası da bitmiştir. Tarihçilerin elde ettikleri verilere göre ilk kuleyi Roma'da güçlü bir hanedanlık olan Komnenos hanedanlığından İmparator olan Manuel Komnenos (1143 - 1180 yılları arasında yaşamıştır. ) yaptırmıştır. İmparator Manuel'in kuleyi yaptırmasının amaçlarından birisi  İstanbul Boğazı'nın kontrolünü eline almak ve oradan geçmek isteyen gemilerden vergi ücreti sayesinde kar elde etmektir. Bu fikrini desteklemek için Avrupa sahili ve Kız Kulesi arasına büyük bir zincir çektirmiştir. Zincirin ağırlığı sebebiyle batmaması için bir sürü sal yaptırıp onları zincirin altına yerleştirdi. Kimi araştırmacı tarihçilere göre Kız Kulesi zincirin ağırlığını kaldıramayıp yıkılmıştır. Dipnot olarak şunu da ekleyelim Kız Kulesi İstanbul'un fethinde sadece Venedik'li bir komutan ve küçük bir taburunun beklediği bir yerdi. Bunun sebebi ise yüzyıllar geçtikçe ekonomik yönden zayıflayan Roma İmparatorluğu Kız Kulesi'ne karşı olan ilgisini kaybetti. Ekonomik yönden ilgisini kaybeden Kız Kulesi, Roma İmparatorluğu'nda sonraları birilerini esir tutmak veya tecrit etmek için kullanılmaya başlandı. Konstantinopolis'in halkı zamanla Kız Kulesi hakkında hikayeler anlatmaya başladı. Kız Kulesi' de bu hikayeler sonucu bir çok isme sahip oldu.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kız Kulesi

Fatih Sultan Mehmet Han zamanındaki tarihçiler İstanbul'un fethinden sonra Kız Kulesi'nin tekrardan yapıldığını söyler. 1509 Yılında olan o zamanın İstanbul'da yaşayan insanların değimiyle "Küçük Kıyamet (Kıyamet-i Suğra) " depreminde zarar görmüştür. Dönemin önemli mimarlarında olan Hayrettin tarafından tamir edilmiştir. 200 Yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu Kız Kulesi'ni fener olarak kullanmaya karar vermiştir. Fakat o zamanlarda kullanılan kandil yağıyla kısa süre içinde yanmıştır. Yangından sonra kâgir taş ya da tuğladan yapılmış olan (yapı, duvar vb.) olarak baştan yapılmıştır. Kız Kulesi Osmanlı İmparatorluğu'nda çeşitli özel gün ve diplomatik görüşmelerde top atılması için kullanılmıştır. Tarihçilerden elde edilen bilgilere göre Sultan 1.Abdülhamit Kız Kulesi'nde esen rüzgar ve denizin sesiyle bütün bir günü orada geçirmiş. 1. Mahmut ise Darüssade ağalarından birisinin rüşvet aldığını öğrenerek onu Kız Kulesi'nde astırmıştır. Kız Kulesi 19. Yüzyılda yayılan bir salgından halkın korunması amacıyla tecrit bölgesi olarak da kullanılmıştır.

Yunan Liderinin Hüzünü Efsanesi

Kız Kulesi, Yunanlıların elindeyken Chares isminde bir amiral ya da Kharis isminde bir kral Byzantion'a gelmiş. Makedon Kralı 1.Pilip'in bölgedeki etkisini azalmak için gelen bu kralın ya da amiralin eşi Byzantion'da kaptığı bir hastalıktan dolayı vefat etmiş. Buna çok üzülen Amiral Chares ya da Kral Kharis eşi için Kız Kulesi'ne görkemli bir anıt mezar yaptırıp onu derinlere gömdürmüş.

Kız Kulesi Yılan Efsanesi

Eskilerde Kız Kulesi Kubadabad Saltanatı'nın haremliği olarak kullanılırmış. Kız Kulesi Adası'nın etrafında bir kale ve bir sürü güzel köşk varmış. Selçuklu Sultanı'nın cariyeleri ve çevresindeki herkesten çok daha güzel olan kızı adanın etrafındaki kalede yaşarmış. Selçuklu Sultanı bir gün rüyasında ( farklı kaynaklara göre bir falcının falına bakmasını sonucu ) bir yılanın kızının 18. yaşına girmeden önce sonu sokup öldürdüğünü görmüş. Sultan canından çok sevdiği kızını korumak için onu Kız Kulesi'ne hapsetmiş. Seneler sonra kızı bir gün kulede bir rahatsızlık geçirmiş ve Sultan dönemin en iyi şifacılarına kızını iyileştirmesini emretmiş. Uzun günler sonra şifacılar Sultan'ın kızı iyileştirmeyi başarmışlar. Sultan'ın kızının iyileştiği duyan köylüler ve çevredeki saltanatlar Kız Kulesi'ne hediyeler görmeye başlamış. Gelen hediyelerin içerisinde üzüm dolu bir sepet varmış. Sepetin içinde saklanan yavru yılanı kimse fark edememiş. Sultan'ın kızı gece uykuya daldığında yılan sepetten çıkıp Sultan'ın kızını sokup öldürmüş.

Kız Kulesi Yılan Efsanesi Bizans

Bizans İmparatoru'nun bir kız çocuğu olmuş. Kız çocuğunun geleceğini merak eden İmparator bir falcıya gitmiş. Falcı İmparatora kızının 18. yaş gününden önce bir yılan tarafından sokulup öldürüleceği söylemiş. Bunu duyan İmparator telaşla Kız Kulesi'ni prenses için yaşanabilecek şekilde baştan yaptırıp, kızını içeriye hapsetmiş. Gel zaman git zaman prensese aşık olan bir subay prenses için bir meyve sepeti hazırlar ve ona gizlice verir. Prenses sepeti açtığında içinden bir yılan fırlayıp prensesi sokar ve öldürür. Prenses öldükten sonra İmparator bu durumdan çok üzülür ve kızını gömmek istemez. Çünkü yılanların onu mezarında rahat bırakmayacağını düşünür. Prensesin tabutunu Ayasofya'nın en üstünde bir yere koydurur. Fakat söylenenlere göre tabutun konmasından bir süre sonra prensesin tabutunda 2 tane yılan deliği olduğu fark edilir.

Hero ve Leandros'un Ölümsüz Aşkı

Bu efsanenin normalde Çanakkale Boğazı'nda geçtiğine dair söylentiler vardır. Üsküdar tarafında güzellik ve aşk Tanrıçası Afrodit'in tapınağı vardır. Hero bu tapınaktaki rahibelerden birisidir. Afrodit'in tapınağında aşkı bulamayan yetişkinler için bulmaları umuduysa şölen düzenlenirmiş. Bir gün adanın karşısında yaşayan Leandros bu şölene katılmaya karar verir. İlk kez Hero ile orada karşılaşırlar. Karşılıklı olarak birbirlerine aşık olmuşlardır. Fakat Hero bir rahibe olduğu için erkeklerle ilişki içerisinde olması yasaklanmıştır. Hero zamanla dayanamayıp aşkına yenik düşer ve gece vakti Leandros'a elindeki bir fener ile işaret yollar. Leandros belki Hero'dan bir işaret gelir umuduyla hep tapınağı izlemektedir. İşareti gören Leandros, Hero'ya ulaşmak için denize dalar ve yüzerek yanına gider. İkili bundan sonra her gece Hero'nun fener ile gösterdiği yol sayesinde denizi aşıp buluşurmuş. Fakat bir gün fırtınanın olduğu zamanda Leandros Hero'yu görmek için yine denize dalar. Hero'nun tuttuğu fener fırtına sonucunda elinden düşer ve kırılır. Yolunu gece vakti bulamayan Leandros denizde boğulur. Hero sabah Leandros'un cesetinin kıyaya vurduğunu görür. Kederinden intihar edip, göremediği aşkının yanına sonsuzluğa gider.

Kız Kulesi Battal Gazi Efsanesi


Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşayan Malatya Serdarı Hüseyin Gazi'nin oğlu olan Battal Gazi öncelerinde Konstantinopolis'i kuşatmak istemiştir. Üsküdar Tekfur ( Bizans İmparatorluğu'ndaki valilere, Anadolu'daki ve Rümeli'deki Hristiyan beylerine verilen addır.)'u başlarda önemsemese de geçen zamana rağmen kuşatmanın devam etmesi yüzünden bütün hazinesini ve güzel kızını Kız Kulesine saklar. Battal Gazi Kız Kulesi'ndeki güzel kızı görünce amacından vazgeçip onun gönlünü almak ister. 7 yıl boyunca kuşatmada yatıp kalkan Battal Gazi, bir gün bütün cesaretini toplayıp bir kayıkla Kız Kulesi'ne gider. Geçen onca zaman sonra Üsküdar Tekfur'un kızı da Battal Gazi'ye aşık olmuştur. Battal Gazi Üsküdar Tekfur'un servetini ve kızını alıp atıyla oradan uzaklaşmıştır.  "Atını alan Üsküdar'ı geçti" deyiminin buradaki efsaneden ortaya çıktığı söylenmektedir.

Kaynakça;

https://www.aysetolga.com/yillara-meydan-okuyan-kiz-kulesi-efsanesi
https://www.cokbilgi.com/yazi/kiz-kulesi-efsanesi-turk-efsaneleri/
https://blog.flypgs.com/kiz-kulesi-nin-hikayesi/
https://www.tarihiistanbul.com/kiz-kulesi-efsanesi-ve-tarihi/

Kız Kulesi ile ilgili görselleri aşağıda bulabilirsiniz.








































13 Ağustos 2020 Perşembe

Simurg Veya Zümrüd - ü Anka Efsanesi

Simurg, Pers Mitoloji'sinde adı çok geçen bütün kuşların efendisi ve her şeyi bilen bilge bir kuştur. Simurg, köken olarak ilk Pers Mitoloji'sinde ortaya çıkmış olsa da farklı bölgelerde farklı adlar ile karşımıza çıkmıştır. Örnek vermek gerekirse Batı kesimlerde yaşayan insanlar Simurg'a Phoenix adını vermiştir. Bazı kesimler Zümrüd-ü Anka bazı kesimlerde Tuğrul bazı kesimlerde ise Hüma olarak adlandırılmıştır. Simurg hakkındaki bilgiler kesimler tarafından bir çok farklı efsaneye ayrılmıştır. Peki Simurg gerçekte nasıl bir kuş ? 




Simurg Nedir ?

Simurg bazı anlatılan efsanelerde Kaf Dağ'ının en yüksek tepesinde yaşar. Bazı anlatılan efsanelerde ise Bilge Ağacı'nın dallarında yaşar. Toplam yaşam süresi 1700 yıl olan bu kuş, ölüm zamanının yaklaştığını hissettiğinde Bilge Ağacı'nın dallarındaki yuvasına gider ve kendi ateşiyle hayatına son verir. Daha sonra tekrardan küllerinden doğarak yaşamını sürdürmeye devam eder. Yaşadığı süre sebebiyle dünyanın yıkılışına 3 kez şahit olmuştur. Simurg bütün vücudu büyük tüyler ile kaplı dev bir kuştur. Bu ihtişamlı görünümüne rağmen bile bilge ve merhametlidir. Kral Sam albino olarak doğan oğlu Prens Zal'ı iblislerin çocuğu diyerek bir dağa bırakmıştır. Prens Zal'ın ağlama seslerini duyan Simurg onu alıp elinden geldiğince onu yetiştirmeye çalışmıştır. Zamanla Prens Zal büyüyerek gelişmiş ve artık insanlarla tekrardan iletişim kurmak için şehre gitmek istemiştir. Simurg gitmemesi için ısrar etse de Prens Zal'ı fikrinden caydıramamıştır. Bundan dolayı kendi kanadından bir tane tüy koparıp ona vermiş ve eğer yardımına ihtiyacı olursa bu tüyü yakmasını istemiştir. Prens Zal şehre indiğinde Rudaba'yı görür. Güzelliğine aşık olur ve onunla evlenir. Kısa süre sonra Prens Zal'ın eşi hamile kalır. Hamile zamanlarında sıkıntı yaşayan eşi için endişelenen Prens Zal eşinin doğum sırasında öleceğini anlar. Daha sonrasında Simurg'un ona verdiği tüyü yakarak ondan yardım ister. Simurg, Prens Zal'a sezaryen doğuma benzer bir doğum yolu öğretir. Simurg sayesinde Prens Zal ve eşi doğumu atlatıp çocuklarıyla yaşamlarına devam ederler. Daha sonraları Simurg'un kurtardığı çocuğun Pers İmparatorluğu'nun büyük kahramanlarından birisi olan Rüstem olduğu anlatılır. Farklı bir efsane de kuşlar bir gün bilgeliğe giden yolu öğrenmek için Simurg'tan yardım istemeye karar vermişler. Kaf Dağı'nın tepelerine doğru yola çıkmışlar. Ancak Simurg'a ulaşmak için geçmeleri gereken 7 dipsiz vadi varmış. Her vadinin kendi adı ve kendi sınavı mevcutmuş. 


1. İstek Vadisi

İstek Vadisi kuşların isteyip istemeyeceği her şeyi içinde barındıran bir vadidir. Çoğu kuş ilk vadide isteklerine yenik düşüp kaybolmuştur.

2. Aşk Vadisi

Aşk Vadisi kuşların gözlerini sisle kaplayıp sülünler, kuğular görmesini sağlayarak yollarını kaybetmelerine sebep olacak bir vadidir.

3. Cehalet Vadisi

Cehalet Vadisi kuşların gözüne her şeyi çok hoş göstermeye başlayan bir vadidir. Kuşlar gözlerine hoş şeyler göründükçe Simurg'u ve amaçlarını umarsamayı bırakıp anın tadını çıkarmaya başlamış. Bu şekilde de unutulup gitmişler.

4. İnançsızlık Vadisi

İnançsızlık Vadisi kuşların kendilerine olan güvenlerini sarsmayı amaçlayan bir vadidir. Kuşlar yolda öleceklerini Simurg'u asla bulamayacaklarına inanıp vazgeçmişler.

5. Yalnızlık Vadisi

Yalnızlık Vadisi kuşların kendi kendilerine kararlar almasını sağlamaya çalışan bir vadidir. Kuşlar kendi yollarını kendileri bulmaya çalışıp, kendi kafalarına göre yalnız başına avlanmaya çalışıp yem olmuşlardır.

6. Dedikodu Vadisi

Dedikodu Vadisi kuşların kendi aralarında problem çıkmasına ve yoldan vazgeçmeleri gerektiğine inandıran bir vadidir. En ön taraftaki kuşlardan Simurg'un öldüğünü artık gitmenin mantıklı olmadığını söyleyen sesler yayılmış. Ses yayıldıkça kuşlarda azalıp yoldan vazgeçmişler.

7. Ben Vadisi

Ben Vadisi kuşların kendi bencil istekleri ve düşüncelerini ön plana çıkartarak onları birbirleriyle lider olmak için mücadele etmeye zorlarmış. Bu vadiden kendi isteklerini dizginlemeyi bilenler sadece yolunu bulabilirmiş.

En sonunda 30 tane kuş bütün vadileri geçip yuvaya varmışlar. Vardıklarında bütün başından geçen olayları düşünüp işin aslını çözmüşler. Farca "si" 30 demek, murg ise "kuş" demektir. Yani bilgeliğin yolunu sadece kendilerini anlayıp tanıyan bulabilir.

Kaynakça

https://ceotudent.com/benlige-dogru-yolculuk-simurg-efsanesi
https://indigodergisi.com/2014/04/efsanevi-kus-simurg/
https://www.wattpad.com/62649615-mitoloji-efsaneleri-pers-mitolojisi-efsanesi
https://medium.com/t%C3%BCrkiye/simurg-ku%C5%9Fu-efsanesi-d02e4489a459#:~:text=Pers%20Mitolojisi'nde%20ismi%20Simurg,%C3%B6zelli%C4%9Fi%20ise%20onu%20bilgelikle%20%C3%B6zde%C5%9Fle%C5%9Ftirmesidir.

Simurg hakkındaki görselleri aşağıda bulabilirsiniz.







Tanrıça Durga Efsanesi

Dünya bir sürü  "Asura" denen şeytani varlıklar ile git gide kirletiyordu.  İnsanlar her geçen gün acı çekiyordu.  Tan rıların güç...