12 Ağustos 2020 Çarşamba

Hachishakusama Eight Feet Tall Efsanesi

Hachishakusama ( Eight Feet Tall ) Japonya'nın eski halk efsanelerinden birisidir. Hachishakusama çocukları hedef alan bir yokaidir. Yokai, Japon kültüründe doğaüstü güçlere sahip olan iblislere denir. Kimi kesime göre Hachishakusama çocukların tek başlarına dışarıda gezmesini ve geç saatlere kadar dışarıda oynamalarını engellemek amacıyla ortaya çıkmıştır.

Hachishakusama Kimdir ?

Yüzü insanı şaşırtacak kadar solgun, 8 metre boyunda ve bir kadın şeklinde görünen yokaidir. Bazı anlatılan hikayelere göre görünüşünü avına göre değiştirebilmektedir. Fakat çoğunlukla uzun siyah saçlı, beyaz bir elbiseli ve duruma göre bazen hasır şapkalı bazen hasır şapkasız olarak görünmektedir. Hachishakusama'nın yüzü saçları ile kapalıdır. Bunun sebebinin yüzünün görülemeyecek kadar korkunç olmasından kaynaklıdır. Hachishakusama kurbanlarını genelde 3 - 20 yaş arası gençlerden seçiyor. Kurbanlar
arasındaki tek bağlantının onları almaya gelirken kalın bir ses tonuyla çıkarttığı "Po Po Po" olduğu biliniyor. İşte 

Hachishakusama'nın Efsanesi;

Büyük dedem Japonya'da eşi ile birlikte küçük bir köyde yaşardı. Ailemle her yaz onların yanına gider ve onlarla zaman geçirirdik. Ne zaman gitsem beni sevgiyle karşılarlardı. Onların tek torunu olduğum için beni fazlasıyla şımartırlar ve bu durumdan dolayı her yaz oraya gitmek isterdim. Onları en son 8 yaşımdaki yaz döneminde görmüştüm. Annem ve babam biraz kendi başlarına vakit geçirmek istedikleri için beni büyük dedeme bırakıp, Japonya'nın farklı bir bölgesine gittiler. Bir gün güneşin tepede olduğu bir zamanda dedemin evinin arka bahçesinde oyun oynarken yoruldum ve çimenlere uzandım. Bulutları seyredip dinlenirken bir anda garip bir ses duydum. 

"Po... Po... Po..."

Sesin ne olduğunu ve nereden geldiğini anlayamamıştım. Ama kalın erkeksi bir sesti. Sesin kaynağı bulmak için etrafıma bakındım ve dedemin bahçesinde bulunan çitlerin arkasında bir hasır şapka gördüm. Ses o taraftan geliyordu.

"Po... Po... Po..."

Ben ona yaklaşmaya çalışırken hasır şapka sanki birisi onu takıyor gibi hareket etmeye başladı. Şapka çitlerin biraz gerisinde durdu. Şapkanın içine bakan birisini gördüm. Böyle bir şeyin olması imkansızdı. Çünkü çitlerin boyu hemen hemen 8 metre uzunluğundaydı. Azıcık yaklaştığımda şapkanın içine bakanın bir kadın olduğunu gördüm hemde çok uzun bir kadın. Kadını ilk gördüğümde boyu beni şaşırtmıştı. Kısa süre sonra garip bir ses eşliğinde gözlerden kayboldu. Olan olayları dedeme anlatmak için hemen eve doğru koştum. Büyükannem yemek yapıyor, dedem ise bir şeyler içiyordu. Büyük dedeme gördüğüm şeyleri anlatmaya başladım. Fakat bana pekte dikkat etmiyordu. Daha sonrasında aklıma duyduğum sesi söylemek geldi.

"Po... Po... Po..."

Bu sesi duyduklarında ikisininde yüzü bembeyaz olmuştu. Büyükannem elleriyle ağzını kapattı, dedem ise bir anda benim yanıma gelip kollarımdan tuttu.

"Çok önemli bir soru soracağım sana. Bana dürüst cevap vermen gerekiyor. Duyduğun sesleri çıkartanın boyu ne kadardı ?"

Korkmuştum. İlk kez onları bu kadar korkmuş gördüm.

"Bahçedeki çitler kadar boyu vardı." dedim.

Büyük dedem bana devamlı olarak sorular sormaya başladı. "Nerede gördün onu ? Bu ne zaman başına geldi ? O seni gördü mü ?"

Sorduğu soruların hepsini yanıtlama çalıştım. Sonrasında büyük dedem yine hızlı bir şekilde evinde bulanan eski bir telefonla bir görüşme yaptı. Ne konuştuklarını duyamadım fakat büyük annem mutfakta tir tir titriyordu. Büyük dedem büyükannemin yanına gelip hızlıca konuşmaya başladı.

"Bir süreliğine dışarı çıkmam gerek. Burada çocukla kalıp ondan gözlerini sakın ayırma"

Olan olayları anlayamıyordum ve ağlamaya başladım. Büyük dedeme neler olduğunu sorduğumda bana " Hachishakusama seni beğendi" dedi. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Büyük dedem gittikten sonra korku içinde büyükanneme Hachishakusama'nın kim olduğunu sordum. Büyükannem titreyerek endişelenmemi gerektirecek bir konu olmadığını büyük dedemin bir çözüm bulacağını söyledi. Uzun ısrarlardan sonra bana gerçekte ne olduğunu anlattı.

"Bu bölgeyi rahatsız eden, çevresine zarar veren, yüksekliğinden dolayı da ona Hachishakusama denen bir yokai. Japonca'da "Hachishakusama" 8 metre uzunluğunda demektir. Kimileri onu yaşlı kimono giyen bir kadın olarak görür. Kimileri ise beyaz cenaze elbisesi içinde hasır şapka takan birisi olarak görür. Değişmeyen özellikleri sadece boyu ve çıkarttığı kalın sestir. Uzun zaman önce keşişler onu köyün uzak bir köşesinde yıkık bir eve hapsetmişlerdi. Onun oradan çıkması engellemek için 4 tane "jizos" denilen dini heykel ile mühür yapıldı. Fakat kaçmanın bir yolunu buldu. En son 15 yıl önce görüldü. Eight Feet Tall' u gören hiç kimse bu güne kadar hayatta kalamadı."

Duyduklarıma bir türlü inanamıyordum. Büyük dedem yanında yaşlı bir kadın olan "K-san" diye birisi ile geri döndü. Elime eski püskü bir parşömeni tutturduktan sonra K-san ile birlikte yukarı kata çıktılar. Olayların telaşından dolayı tuvalete gitmem gerekti. Büyükannem tek başıma gitmeme izin vermedi ve tuvaletten kapıyı açık bırakmamı istedi. Kısa süre sonra büyük dedem ve K-san beni üst kata çıkarttı. Üst kattaki odanın camları gazete ile kaplanıp üstlerine okuyamadığım bir şeyler yazılmıştı. Odanın dört köşesine ufak kaplar yerleştirilmişti. Odanın ortasında ise ahşap bir kutunun üstünde minik bir buda heykeli vardı. K-san'a bunların neden olduğunu sordum. K-san "yarın sabah 7'ye kadar kesinlikle bu odadan ayrılmaman gerekiyor. Büyükannen ve büyük deden sabah 7'den önce kesinlikle seninle iletişime geçmeyecek. Odaya bir kova bıraktım. Bu da tuvaletin gelirse kullanman için. Bir şey olursa Buddha'ya dua et. Büyük deden ve ben çıktıktan sonrada kapıyı kilitlemeyi unutma." Odadan çıktıklarında bana söylenenleri yapıp yatağa uzandım. Gelişen olayları takip etmeye çalışmaktan yorulmuştum. Büyükannemin bana yaptığı pirinç köftesini ve atıştırmalıkları yiyemeden uykuya daldım. Uyandığımda saat 1'i geçmek üzereydi. Odanın penceresine bir şeylerin vurduğunu duydum.

"Dokunun... Dokunun... Dokunun..."

Yüzümden kan gibi bir şeyin aktığını hisetttim. Çok korkmuştum ve dışarıdan gelen sesleri bastırmak için tv'nin sesini sonuna kadar açtım. Ses tamamen durmuştu. Büyük dedemin beni aradığını duydum.

"Orada iyi misin ? Eğer korktuysan yalnız kalmak zorunda değilsin. İçeri girip sana eşlik edebilirim."

Gülümseyerek kapıya doğru yöneldim fakat bir anda tüylerim diken diken oldu. Büyük dedemin sesi gibiydi ama bir şeyler farklı hissetmeme neden oluyordu. Ne olduğunu tam tarif edemesemde aklıma gelen bir şey vardı...

Büyük dedem " Ne yapıyorsun orada ? Artık kapıyı açabilirsin" dedi.

Soluma doru döndüm ve omurgamın yukarısından aşağıya doğru inen bir ürperti hisettim. Büyükannemin yaptığı pirinçler bir bir siyaha dönüyordu. Hemen Buddha heykelinin yanına gittim ve korkuyla dua etmeye başladım. 

"Lütfen beni Hachishakusama'dan kurtarın" diye ağlayarak bağırmaya başladım. Sonra kapının dışından bir ses duydum.

"Po... Po... Po..."

K-san'ın bana vermiş olduğu parşömeni elimden geldiğince sıkı bir şekilde tutmaya başladım. Hem ağlıyordum hem dua ediyordum. Gece hiç bitmeyecek gibi geliyordu. En sonunda geceyi atlatmıştım. Sabah uyandığımda büyükannemin yaptığı bütün pirinçlerin siyaha döndüğünü gördüm. Saati kontrol ettiğimde 7:30'a geliyordu. Kapıyı açtım ve aşağıya indim. Büyük dedem ve K-san aşağıda beni bekliyorlardı. Büyükannem beni görünce gözleri yaşlarla dolmuştu. 

"Hala hayattasın diye o kadar mutluyum ki"

Annem ve babam mutfaktaydılar. Büyük dedem hepimize " acele edin gitmeliyiz " dedi ve bizi siyah renkli küçük bir minibüse bindirdi. K-san sürücü koltuğundaydı. Köyden birkaç tane daha yetişkinle beraber yola çıktık. Oturma düzenini beni ortalarına alacak şekilde ayarlamışlardı. Sağımda oturan adam başımın büyük bir belada olduğundan ve bu yüzden yol boyunca gözlerimi kapalı tutmam gerektiğini söyledi. Biz onu göremeyiz ama sen görebilirsin dedi. Yavaş bir şekilde yolda ilerlemeye başladık. Babam ve annem arabalarıyla arkamızdan geliyordu. Kısa süre sonra K-san " işin zor kısmı şimdi başlıyor" dedi ve dua etmeye başladı. Tam o sırada yine o sesi duydum.


"Po... Po... Po..."

K-san'ın bana verdiği parşömeni elimden geldiğince sıkı bir şekilde tutup kafamı dışarı seyredebilecek kadar kaldırdım. Rüzgarın estiği yönde beyaz elbiseli birisini gördüm. Bizimle birlikte hareket ediyordu, oradaydı. Sonra aniden eğilip minibüsün içine baktı.

"Hayır" diyerek kafamı eğip korku dolu nefesler almaya başladım. Yanımdaki adam " Gözlerinizi kapatın" diye bağırdı. Sonra bir anda "Dokunun... Dokunun.... Dokunun...." duyulmaya başladı. Ses o kadar yükseldi ki kulaklarım acımaya başladı.

"Po... Po... Po..."

Minibüsün pencerelerine vuruluyordu. Etrafımdaki yetişkinlerin hiçbiri onu görememesine, duymamasına rağmen gergindiler. Kimin camlara vurduğunu biliyorlardı. K-san sesini çıkabileceği son noktaya kadar yükseltip dualar ediyordu. Sonunda sesler yatışmıştı. Çevremdeki herkes bütün bu yaşananlardan sonra derin bir nefes alıp verdiler. K-san " sanırım artık güvendeyiz" dedi. Minibüsü durdurup beni annem ve babamın yanına götürdüler. Tekrar yola çıkmadan önce K-san parşömenimi görmek istedi. Simsiyah olmuştu. 

"Ne olur ne olmaz" diyerek bana yeni bir parşömen verdi.

Yola koyulup havalimanına doğru gittik. Bütün herkesle vedalaşıp uçağa bindiğimizde babam bana otobüste yolculuk ettiğim insanların kan bağım olan akrabalarım olduğunu Hachishakusama geldiği zaman onun kafası karıştırmak için orada olduklarını anlattı. Küçükken o da Hachishakusama adını duymuş. Söylediğine göre bazen Hachishakusama beğendiği çocukların gitmelerine izin verirmiş. Çünkü onun hikayesini anlatmalarını istermiş. Bu sebeple memleketinden ayrılıp bir daha dönemeyen bir sürü insan varmış. Kaçmasındaki sebebin de onu mühürleyen "jizos" heykellerinden birisinin kırılmış olması olduğunu söyledi. Yıllar geçip gittikçe kendime yaşanan olayların kötü bir rüya ya da şakadan ibaret olduğuna inandırmaya çalıştım. Fakat yine de buna bir türlü kendimi inandıramadım. Arada sırada Büyük dedem ve büyükannemi arayıp görüştüm. Fakat yanlarına gitme cesaretini kendimde bir türlü bulamadım. Büyük dedem ilerleyen zamanlarda vefat etti. Cenaze törenine ne olursa olsun kesinlikle gelmemem için ailemi uyardı. Dedemin cenazesinden kısa süre sonra büyük annem beni aradı. Kendisine kanser teşhisi konduğunu ve görüşmek istediğini söyledi.

"Büyük anne gelmemin güvenli olduğuna emin misin " diye sordum.

Büyük annem "10 yıl geçti bile artık olanların üstünden. Artık kocaman bir kızsın. Endişe etmeni gerektirecek bir sorun yok." 
dedi.

"Peki ya Hachishakusama büyük anne ?" dedikten sonra telefonda kısa bir sessizlik oldu. Sonra yine tüylerim diken diken oldu. Erkeksi bir sesin bana şöyle dediğini duydum.

"Po.... Po.... Po.... Po...."



Kaynakça;

https://www.scaryforkids.com/eight-feet-tall/
https://sw-ke.facebook.com/251545161533912/photos/hachishakusamasekiz-feet-tallkentsel-efsanehachishakusama-%E5%85%AB%E5%B0%BA-%E6%A7%98-korkak%C3%A7a-solgun-s/2374710255884048/
https://tr.pinterest.com/pin/612348880556394271/
https://aminoapps.com/c/turkish-people/page/blog/japon-sehir-efsanesi-2-hachishakusama-part-1/d3Yk_VJGHbuLYwE0nao1v41N0lL3QQ7Ygqw

Hachishakusama Eight Feet Tall ile ilgili görselleri aşağıda bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Tanrıça Durga Efsanesi

Dünya bir sürü  "Asura" denen şeytani varlıklar ile git gide kirletiyordu.  İnsanlar her geçen gün acı çekiyordu.  Tan rıların güç...